MİNYATÜR SANATI

Geleneğimizde, elyazmalarında metni açıklayıcı olarak, kendisine has teknikle yapılmış resim sanatı için kullanılan minyatür sanatı terimi, hikaye veya tarihi olayı bize kendi özellikleriyle bezeyerek görsel olarak anlatır. Kelime olarak minyatür, adını, Ortaçağ Avrupası kitaplarının bölüm başlarının tezyinatında kullanılan kırmızı renkli ‘minium’ denilen boyadan alır. Bu detaylı süslemelere ‘miniare’ ve zaman içerisinde metni süsleyen bu boya ile işlenen resimlere ‘miniature’ denilmiş, batı kökenli bir terim olarak yakın tarihimizde kabul görmüştür. Daha önceki kaynaklarımızda ise; minyatür için nakış resim, hurde nakış, tasvir sanatı, şebih, nigâr, suret, meclis ve minyatür yapan için nakkaş, musavvir, ressam, vakanüvis, şebihnüvis, meclisnüvis, nigâri, nigârende, nigârger bu sanatın çalışıldığı mekan için ise nakışhane, nakkaşhane, nigârhane gibi sözcüklere yer verilmiştir.

Türk minyatür sanatına muhteva olarak bakıldığında ise daha çok gözlem ve belgelemeye dayalı olan çalışmalar görülür, bir veya birkaç hikaye aynı sayfa içerisinde minyatürün kuralları ile katmanlar şeklinde yerleştirilerek resmedilir, perspektif kullanılmaz veya sınırlı olarak kullanılır. Minyatürlerde her şey doğru çizilir ama İslam sanatları felsefesine bağlı olarak aynen çizilmekten kaçınılır, renk ve figüratif unsurlarda dikkatle yapılan soyutlama büyük bir uyum içerisinde kullanılır. Minyatür sanatının tüm bu özellikleri, bir konunun tam ve gerçekçi olarak anlatılmasını da mümkün kılar. Nakkaşlar; portlerden çiçeklere, dinsel konulardan şehir tasvirlerine, gündelik yaşamdan saray içi yaşama, yöneticilerin törenlerinden savaş sahnelerine kadar birçok konuyu ustalıklarıyla işlemişlerdir ve hükümdar saraylarında nakkaşhane olması, bu sanatın ilerlemesi açısından önemli bir zemin oluşturmuştur. Konusu edebiyat olan minyatürlü el yazmaları, şiir derlemelerini, divanları, öyküleri, mesnevileri ve hamseleri kapsamaktadır. Tarih konulu olan minyatürlü el yazmaları ise padişahların kendi ve önceki dönemlerinin yazıldığı Şehnameler ile savaşları konu alan Gazavatnameler’dir. Surnameler, şehzadelerin sünnet düğün şenliklerini anlatırken, Silsilenameler padişahlarının soyunu din ve tarih büyüklerine bağlayan resimli yazmalardır. Bilim konulu eserler ise tarih, coğrafya, tıp gibi oldukça geniş bir alanı kapsarlar.  Albüm resimlerinde ise padişah portreleri, saray dışı yaşama ait tasvirler ve çiçek resimleri gibi farklı konular işlenmiştir.

Minyatür sanatında kullanılan malzemeler çeşitlidir; kalem, silgi, eskiz kağıdı, cetveller, suluboya, guaj boya, mürekkep, çeşitli renklerde aharlı kağıtlar, altın çeşitleri, arap zamkı, jelatin, trilin, akik mühre, tahrir için çeşitli numaralarda ince samur fırça çeşitleri bunlardan bir kısmıdır. Minyatürde önceden hazırlanmış aharlı kağıt üzerine geçirilen desen, altınlarının sürülmesi, doğal hazırlanan boya ile renklendirilmesi ve ince nüanslı tahrirlerinin çekilmesiyle tamamlanır. Minyatür sanatının zanaat süreci kuralları bellidir ve bu süreçde usta-çırak ilişkisinde olduğu gibi iyi bir hoca rehberliğinde ilerlenir.  Böylece, nesillerdir devam eden bilginin sağlıklı aktarılarak geleceğe iletilmesi, doğru eserlerin ortaya çıkması ve hayatın içinde kullanılır olması ile kültürün devamlılığını sağlamak mümkündür. Minyatür öğretim sürecinde ilk olarak, geleneksel sanatların mantığı ve kuralları, daha önceki dönemlerde yapılmış farklı eserleri inceleyip çalışarak anlaşılır. Önceki dönemlerdeki değişik ekollerin minyatür eserleri kopya olarak çalışılıp bir tarihsel sırayla ilerlenir ve böylece her dönemin kompozisyon ile boyama tekniklerindeki farklılıklar sanat tarihi bilgisiyle beraber öğrenilir. Minyatür sanatında özgün bir eserin ortaya çıkması, hem zanaatin doğrularının (sanat tarihi bilgisi, zanaat ustalığı, çizim boya gibi tekniklere hakim olma yetisi) hem sanatın gerçeklerinin (ne yapmak istediğini bilmek, araştırmak, okumak, özgün fikirlere ve tasarım yeteneğine sahip olmak, sebat ile çalışmak) birarada olması ile mümkündür.

Minyatür sanatımız; tarihimizden gelen, bize ait kültürümüzü yansıtan ve kendimizi başka kültürlere en iyi ve güçlü bir şekilde yansıtabileceğimiz bir sanatımızdır ve bu gerçeği hep hissederek çalışmak gerekir. Eski bilgi ve zanaat marifetlerinin, taze fikir ve özgün kompozisyonlarda buluşmasıyla ortaya çıkan yeni minyatürler, uzun bir bilgilenme, araştırma ve nakşetme süreci sonunda vücud bulurlar. Nakşedilmiş çizgileri, büyülü renkleri, incecik ayrıntılı çizimleri, anlattığı hikayeleri ile elyazmalarına renk katan minyatürler, günümüzde zenaat inceliklerini ve sanat felsefesini koruyarak ama daha büyük boyutlarda çalışılıp duvarlara asılan özgün tablolar halini almışlardır.

GÜLÇİN ANMAÇ